30 Ağustos Zafer Bayramı, sıradan bir askeri galibiyetten çok daha fazlasını ifade eder. Bu tarih, küllerinden yeniden doğan bir ulusun, bağımsızlık ve aydınlanma meşalesini yaktığı gündür. Bundan 103 yıl önce, Anadolu’nun dört bir yanında yakılan “çoban ateşleri,” genç komutan Mustafa Kemal’in dehasıyla birleşerek emperyalizme karşı devasa bir direnişe dönüştü. Bu direnişin adı, Milli Mücadele‘ydi.
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından, Osmanlı İmparatorluğu’nun teslimiyetini simgeleyen Mondros Ateşkes Antlaşması, Anadolu’yu işgal güçlerinin insafına bırakmıştı. Sevr Antlaşması ise Türk halkını kendi topraklarında küçük bir alana sıkıştırmayı hedefleyen bir ölüm fermanı niteliğindeydi. Ancak milletin bağımsızlık ateşi, tüm bu karanlık planlara karşı direndi. Ankara’da kurulan Gazi Meclis, “savaş içinde demokrasi”nin en parlak örneği olarak, Milli Mücadele’yi omuzladı.
30 Ağustos 1922’de Dumlupınar’da kazanılan Büyük Zafer, yalnızca cephede düşmanı yenmekle kalmadı, aynı zamanda tarih sahnesinden silinmek istenen bir millete yeniden var olma imkanı tanıdı. Bu zafer, yüzyıllardır geri çekilen Türk halkının ileriye dönük ilk büyük adımıydı. Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi, bu zafer, “Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık düşüncesinin ölümsüz bir abidesi”ydi.
Zaferin ardından gelen toplumsal dönüşüm, Cumhuriyetin temel taşlarını döşedi. Saltanat kaldırıldı, 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ve modern bir ulus-devletin temelleri atıldı. Bu dönüşüm, yalnızca Türkiye için değil, tüm mazlum milletler için bir ilham kaynağı oldu. Atatürk’ün liderliğindeki aydınlanma devrimleri, laiklik ilkesini temel alarak Türkiye’yi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarma hedefi taşıyordu.
Günümüzde ise bu ilkelerin korunması noktasında zorlu bir sınavdan geçiyoruz. 1950’de çok partili hayata geçişle başlayan süreç, dinin siyasete alet edilmesini beraberinde getirdi. Özellikle son yıllarda, laik Cumhuriyetin kökleri yıpratılmaya çalışılsa da, aydınlanma devrimlerinin bu topraklara ne kadar derin kökler saldığı unutulmamalıdır.
Yine de umutlu olmak için nedenlerimiz var. Hukuk devletine ve demokrasiye inanan büyük bir halk çoğunluğu, bu değerlere sımsıkı bağlı bir gençlik ve tüm dünyada ilerleyen toplumsal gelişim, laik ve çağdaş Cumhuriyetin yok edilemeyeceğinin en önemli göstergeleridir.
Aydınlanma Devrimleri, tıpkı tersine döndürülemeyen bir nehir gibi, yoluna devam edecektir. 30 Ağustos Zaferi’nin ruhu, Atatürk’ün mirası ve Kuvayı Milliyecilerin bitmeyen azmi, bu zorlu dönemde de bizlere yol gösterecektir. Unutmayalım: Atatürkçüler ölmez, Kuvayı Milliyeciler tükenmez.