1. Haberler
  2. Son Dakika
  3. Lise Giriş Sınavı- Üniversite Giriş Sınavı ve bir takım sınıf atlama dertleri

Lise Giriş Sınavı- Üniversite Giriş Sınavı ve bir takım sınıf atlama dertleri

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yıllardır teorik olarak mümkünatı pek olmayan bir işle yani ‘eğitim’le uğraşan biri olarak son yıllarda iyice zıvanadan çıkmış bir duruma tanıklık ettiğimi paylaşmak isterim. Öyle ki, Freud’a göre mümkün olmayan bir meslek olan ‘eğiticilik’ bir noktadan sonra trafik polisliğinden pek farkı olmayan malum yönleri işaretle sınırlı işlevsiz bir hal almaktadır. Şimdi eğiticinin işlevsizliği ya da birey üzerindeki değişimin pek azından sorumlu olması malum eğitici zihniyeti ve kalitesi açısından bakıldığında sevindiricidir. Zira doğayı bozamıyor olmak da iyi bir şeydir. Lakin zaten başka bir doğanın bir parçası olarak doğanlar için elimizden pek bir şey gelmemektedir. Maalesef milyon tane taciz tecavüz intihar vakası da olsa evlatlar çaresizce merdiven altı mekanlarda sözde dini eğitime hala yollanmaktalar.

Peki gelelim laik orta sınıf ve eğitim ilişkisine. Abuk sabuk özel okul fiyatlarının açıklandığı günümüzde ve bu okulların çoğu öğretmenlerini düşük ücretle çalıştırmaktan şaibe altındayken rağbet görmeye devam ediyor. Benim de uzun yıllar çalıştığım bir okulda güvenlik görevlilerimize takılırdım, bak bu paraları size ve aşçı abilere veriyorlar, diye. Güvenlikle artık kafayı bozmuş borderline bir toplumun bireyleri olarak, çocuğum en azından 8-9 saat kapıda güvenlik olan bir mekana girsin derdindeyiz. Yemek işini hiç sormayın çoğu okulda neredeyse tamamı çöpe giden yemekler veliye ciddi şekilde fatura ediliyor. Sorun yemeğin tatsız olması değil çocuklar da beslenme kültürü neredeyse yok. Peynir, yumurta, zeytin yemeyen çocuk sayısı o kadar çok ki insanın aklı almıyor. Simit, poğaça, pizza ve kuru ekmek bazen çocukların tek tercihi. Veli de diyor ki, lütfen ısrar etmeyin. Okula gelmek istemiyor. Peki, bütün gün aç mı kalacak çocuk derdi de bir zaman sonra yerini yorgunluğa bırakıyor.

Bir de servis ücretleri var. Neden eli ayağı çok şükür tutan bir çocuk metroya binemez? Elbette belli bir yaş sonrasından bahsediyorum. Tüm ortaokul-lise hayatı boyunca okula otobüsle giden bir kız evlat olarak yazıyorum. Şimdi delilik gibi geliyor kulağa. Ve bana soruyorlar, sen olsan gönderir misin; evet ben gönderirim ama çocuğum artık gitmez ki. Çünkü servise binip pahalı kulaklık takmak bir ayrıcalık. Bir de tuhaf bir laf var artık: Ne yani biz fakir miyiz? Kime göre neye göre… Mesela diyorum Tesla’nın sahibine göre fena halde fakiriz. Goy goy bir yana okul çantasından çorabına tuhaf bir sınıfsal ayrımcılık çocuklar arasında almış başını gidiyor. Liseden epeydir uzağım. Ama çalıştığım zamanlarda markacılık en baba akran zorbalığıydı. Ben de dalgamı geçerdim. Ayakkabıma, çantama bakan çocuklara aldığım yerleri mavrayla söylerdim. Yeni Gine, Vietnam, Kamboçya, Malezya yavrular şaka zannederdi. Çünkü onlar o paçavraların kraliyet salonlarında falan dikildiğini düşünerek kendilerini daha önemli hissetme arzusundaydılar. Ayrıcalık arzusu. Yazık ki ne yazık!

Peki anne babalar farklı mı? Çocuğumun Peru kültürüyle büyümesini istiyorum, diyen birine rastladınız mı? Mesela Keçuvaca öğrensin falan. Kızmayın lütfen. Sömürge algısından bahsediyorum elbette. Baskın kültür baskın dil. Ve bu ülkelerin çoğu artık diplomanı al ve git, kafasına gelmişken bile halen tüm kalbimizle bizi alsın olmadı yavrumuzu alsın kafasındayız. Bir de üç kuruşu bir araya getirip bu okullara çocuk gönderen beyaz yakalı anne babalar var. Ciddi şekilde tasarruf etmek zorunda kalıyorlar artık. Okul ödemesi kira ödemesi kadar hatta daha da ağır bir kalem haline geldi. Gerçekten kolay değil. Ama vazgeçmiyoruz. Krediler alıyoruz, borçlanıyoruz, tatilleri kısa tutuyoruz ya da gitmiyoruz. Ama yine de X kuşağı otobüsünden fiyakalı bir W ya da Q aktarmasına dahil olsun istiyoruz. Bitmeyen bir konvoy bu.

Bir arzudan bahsediyoruz. Dürüst olalım. Bizim gibi olmasın, ne demekse. Ve olmayınca da çok bozuluyoruz. Yahu sahiden biz kendimizi bu kadar mı sevmiyoruz? Total okul parası için çoğumuz eziyet çekiyoruz. Hayatlarımızı buna göre dizayn ediyoruz. Ve çocuğumuzu da gittikleri yerde berbat bir kast sisteminin içine alt kadrodan dahil ediyoruz. Ve geri döndüklerinde de hüsran yaşıyoruz.

Azıcık anne baba olarak kafamızı rahatlatsak mı? Mesela başımız sıkıştığında kimi arıyoruz, hatırlayın: Sınavla girip kazandığımız ya da mahalleye yakın yazıldığımız lise üniversite arkadaşlarımızı mı yoksa İngiltere Fransa konsolosluğunu mu? Azıcık suyun doğalında akmasına mı izin versek… Hiçbir okul kalpten saygı duyulan bir ebeveynin değerini katmaz çocuğa. Kesin bilgi.

 

 

Lise Giriş Sınavı- Üniversite Giriş Sınavı ve bir takım sınıf atlama dertleri
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet