Temel ilke
Materyalizmin temel ilkesini, Lenin şöyle gösterir, “ Materyalizm, doğanın nesnel yasalarını ve bu yasaların insan zihninde yaklaşık bir uygunluk yansımasının kabulüdür.”(1) Marksizmin yansıtma kuramı materyalisttir. Buradan yansıtma kuramına gidilir.
Yansıtma Kuramı
Sanat… yazın, gerçekliğin yansıtma yöntemidir. Burada sorulması gereken şu. Yansıtma derken ne anlaşılmalı… Yansıtan nedir, yansıtan nedir…
Yansıtılan doğadır… Yaşamdır. Lenin bu konuda şöyle der, “… doğanın insan bilgisindeki yansımasının formu, kavramlar, yasalar, kategoriler, vs.dir bu form. İnsan bütün doğayı dolayımsız bütünlüğü içinde hiç eksiksiz olarak kucaklayamaz, yansıtamaz, tasarlayanmaz, soyutlamaları, kavramları, yasaları, evrenin bilimsel tablosunu vs., yaratıp kurarak, sürekli şekilde buna yanaşabilir insan sadece.”(2)
Yaratma
İnsan bilinci doğayı… Yaşamı edilgin bir biçimde yansıtsaydı, bilim de sanat da, gerçeklikte olmazdı.
Doğanın doğru yansıtılması çok zaman aldı. Uzun yüzyıllar, büyüyle… Çok tanrılı… Tek tanrılı dinler açıklandı doğa. Bernal, şöyle der, “bilimsel devrimin birinci dönemi, Kopernik’in parlak ve yapıcı hipotezi ile aydınlanmış olsa da esas olarak, fikirler alanında yıkıcı bir dönemdi. Yalnız astronomi de değil, anatomi, kimya gibi diğer alanlarda da eski düşünce biçimleri yetersizdi, doyurucu olmaktan uzaktı. Rönesans insanları, ortaya koydukları problemlerin pek azini çözümleyebilmişlerdi ama geri kalanların gelecek yüzyılın büyük fikir mücadeleleri içinde çözümlebilmesi için hiç değilse yolu açmışlardı.”(3) Gerçekte insan, bilim yolunda çok ilerledi. Ancak Türkiye, AKP erki ile bilim yolundan saptırıldı.
Sanatta gerçekçiliğe geldikte, Pospelov, bu konuda şöyle der, “Edebiyat sanatında gerçekçilik, yüzyıllar boyunca, zaman içinde gide gide gelişmiştir. Fakat gerçekçilik düşüncesi ve kavramın kendisi, ancak 19. yüzyılın ortalarında oluşmuştur. Daha o zamanlar Rusya’da kimi yazar ve eleştirmenler -önce Puşkin, ardından Belinski- ayrı çağlarda yaşamış olan ve gerek toplumsal görüşleri, gerekse yaratışlarındaki konu bütünü sorunsal yan ve heyecansal bağın birbirinden çok farklı bulunan birçok yazar arasındaki özel bir ortak niteliğe değinmişlerdi. Böyle bir ortak nitelik, sonradan edebiyat bilimcileri tarafından da doğrulandı. Bu bilimciler, son derece farklı yazarları Shakespeare ileCervantes’i, Stendal ile Balzac’ı, Dickens ile Thackeray’ı, Gogol ile Tolstoy’u , Gorki ile Şoholov’u, bütün bu yazarları ‘gerçekçiler’ olarak ortak yan içinde kavradılar.”(4)
Türkiye’de hem yazında, hem siyasal da gerçekçiliğin doğru kavrandığı söylenemez.
Konumuza döndükte, Lenin’in şu saptamasını belirlemek zorunlu, “Nesnel dünyayı yansıtmakla kalmaz insan birinci yaratır aynı zamanda.”(5)
Yazınında Yaratma Yöntemi
Yazar, öznel görüşünü, nesnel gerçeklikle özdeşleştirdikte gerçekçi olamaz, gerçekliği bozar. Kemal Tahir, Vedat Türkali, Selim İleri, Adalet Ağaoğlu öznel görüşlerine nesnel gerçekle özdeşleştirdiler.
Peki nasıl oldu bu.
Kemal Tahir, Bozkırdaki Çekirdek romanında Köy Enstitüleri‘ni kötüledi. Kemal Tahir’in öznel görüşüydü bu. Köy Enstitüleri‘ne nesnel bakabilseydi, Köy Enstütüleri’nin aydınlanma devinimi olduğunu görürdü. Yine Kemal Tahir, Osmanlı Devleti’nin tarihten koparıp bütün zamanları en iyisi olduğunu yazdı. Bu, onun öznel görüşüydü. Vedat Türkali, Selim İleri, Adalet Ağaoğlu romanlarındaki solcunun gerçekliği yoktur. Bu yazarların yazdıkları sol, kafalarında yarattıkları soldur. Buna karşın Halit Ziya, Yakup kadri, Orhan Kemal, Nazım Hikmet, Kemal Bekir, Kemal Ateş, öznel görüşlerinden sıyrıldılar, gerçekçi yapıtlar yazdılar.
Görünge (perspektif)
Gerçekçilikte yazarın görüngesi de önemli. Yazar onca konu arasında nasıl bir seçim yapacak… Onca konu arası seçtiği konuyu nasıl bakacak.
İnsana Bakış
Marks’ın şu sözünü anımsayalım, “Dış dünya üzerine etki yaparak onu değiştirmekle kendi doğasını da değiştirir. Uyuklamakta olan güçlerini geliştirir ve onları dilediği gibi hareket ettirmeye zorlar”
İnsan, edilgin değil etkin bir varlıktır.. Etkin varlık insan, tarih boyunca, eşitlik, özgürlük doğru yaşam için savaşım verir. Bu savaşım sınıf savaşımıdır.
İnsan dendikte, yazar ilk elde bu tarihi gerçeği kavramalıdır… Yazar, öznel görüşünden dolayı, insanı edilgen gösterdik de şu yapıt gerçekçi olmaz. Bu konuda ister istemez Oblomov usa gelir.
İnsan nedir
Lukacs, bu konuda şöyle der, “Edebiyatın verileri(belli bir yaşantı, öğretici bir amaç nedenle değişik olursa olsun, temel soru hepsi şu olacaktır: insan nedir?/burada bir kavşak noktası ile karşılaşıyoruz: her türlü biçimsel düşünceyi bir yana bırakıp soruyu soyut, felsefeyi anlamıyla soracak olursak gerçekçi okul için) salt estetik olmayan düşüncelerle de varılan-geleneksel Aristotales yargısına varırız: insan zoon polikondur, yani toplumsal bir hayvandır. Aristoteles’in bu yargısı bütün gerçekçi edebiyat için geçerlidir. Akhileus işle Werther, Oipidus ile Tom Jones anti Antigone ile Anna Karenina: bunların her birini bireysel varoluşu- Hegel’in deyimi ile Sein an sich’i günümüzde daha yaygın bir deyimle ontolojik varlıkları toplumsal ve tarihsel çerçevelerinden ayırt edilemez. Bu kişilerin insan olarak anlamlari kendilerine özgü bireysellikleri için yaratılmış oldukları ortamdan ayrılamaz”(6)
Oblomov tarihsel, toplumsal bir çevrenin insanı.
Yenilikçi Yazarlar
Yenilikçi yazarlar, insanın tarihsel, toplumsal çevreden koparırlar. Lukacs yenilikçi yazarlar için şöyle der, “Yenilikçi yazarların eserlerindeki insan anlayışını belirleyen varlık bilimsel görüş bunun tam tersidir. Bu yazarlara göre, insan doğuştan yalnız, toplum dışı, başka insanlarla ilişki kurmayı başaramayan varlıktı.”(7)
Kagan, gerçekçi yazını şöyle gösterir “Bireysel psikoloji yalnız burjuva sanatının ideolojik kapsamını etkilemekle kalmamış, yaratıcılık sisteminin özelliklerin de etkilemiştir. Sanatçı, tıpkı kahramanı gibi, kendisini yabancı ve çaresizlik içinde yalnız hissettiği için, sanatta öbür insanlarla bağ kurması gereğini, başka insanlarla arasında dil kurulması gereğini duymaktadır. Toplumsal sorumluluk duygusundan kopmuş bir yaratıcı özgürlüğünün, insanın aklına ne gelirse sanatta onu doğrulamaya kalktığı bir estetiksel keyfilik haline gelerek, soysuzlaşmasının nedeni budur.”(8)
Adalet Ağaoğlu… Selim ileri… Orhan Pamuk estetik ürünleri, estetik olmaktan çıkardılar, keyfiliğin belgesi yaptılar. Adalet Ağaoğlu solculuğu cinsel organ göstermekle bir tuttu. Selim ileri, solculuğu afişleme de cinsellik doyumunu yazdı. Orhan Pamuk solculuğun “kadınları yatağa götürmek” olduğunu bulguladı.
Diyalektik Materyalizm
Yazar, insana bakışta tarihsel gerçeği doğru kavramalıdır. Yazın, önünde sonunda insanı yazma sanatıdır. Tarihsel gerçeği kavramayan kafa, insanın savaşım süreçlerini kavrayamaz. İnsanın insanlaşma sürecini, diyalektik materyalizm, çok doğru gösterir.
-Sürecek-
1.Lenin, Materyalizm ve Ampriyokritizm, çeviren: Sevim Belli, Sol Yayınları, Ankara 1993, Y- 166
2.Lenin, Felsefe Defterleri, çeviren Atilla Tokatlı, Minör Yayınları, İstanbul 2013 Y 148
3. Bernay, Materyalist Bilimler Tarihi, Türkçesi:Emre Marlalı, Sosyal Yayınları, İstanbul 1976, Y-276
4. G. Pospelov, Edebiyat Bilimi, çeviren :Yılmaz Önay, Evrensel Basım Yayın, İstanbul 2005, Y-194
5. Lenin, Felsefe Defterleri Age Y-172
6. Lukas, Çağdaş Gerçekçiliğin Anlamı, çeviren: Cevat Çapan, Payel Yayınları, İstanbul 2001 Y-23
7. Lukas Age Y-24
8. Prof. M. Kagan, Güzellik Bilim Olarak Estetik ve Sanat, Türkçesi Aziz Çalışlar, Altın Kitaplar Yayınevi, İstanbul 1982, Y -537