ISPARTA – ISPARTAGUNCEL.COM Osmanlı İmparatorluğu’nun en büyük seyyahı Evliya Çelebi’nin 17. yüzyılda Isparta’ya yaptığı ziyarete ilişkin notları, şehrin o dönemdeki idari, sosyal ve mimari yapısına dair çarpıcı detayları gün yüzüne çıkarıyor. Seyahatname adlı ölümsüz eserinde Isparta’yı “şehr-i müzeyyen” yani “süslü, bezenmiş şehir” olarak tanımlayan Çelebi, kenti Hamid Sancağı’nın “tahtı” olarak nitelendirerek dönemin önemli bir yönetim merkezi olduğunu belgeliyor. Ancak seyyahın anlatımındaki bazı boşluklar, özellikle de şehir kalesinden hiç bahsedilmemesi, tarihçiler için bir “muamma” olmayı sürdürüyor.
Anadolu Eyaleti’nin Güçlü Sancağı
Evliya Çelebi’nin aktardığına göre, 1640’lı yıllarda Isparta, Anadolu Eyaleti’ne bağlı Hamid Paşası’nın ikamet ettiği, stratejik öneme sahip bir merkezdi. Sancakbeyinin yıllık 200.000 akçe gibi yüksek bir gelire sahip olması ve savaş zamanında orduya 400 askerle katılması, şehrin ekonomik ve askeri gücünü ortaya koyuyor. Çelebi’nin Isparta’ya gelmeden önce geçtiği köyleri “mamur kuralar” (gelişmiş ve bakımlı köyler) olarak tanımlaması, şehrin zengin ve üretken bir tarımsal hinterland tarafından desteklendiğini gösteriyor.
32 Mahalleli, 8888 Evli Şehir
Seyyah, Isparta’nın fiziki yapısını “32 mahalleden ve 8888 tahta örtülü evden” oluşan, engebeli bir araziye kurulmuş, canlı bir şehir olarak tasvir ediyor. Ev sayısının (8888) edebi bir abartı olduğu düşünülse de, bu rakam şehrin büyüklüğü ve görkemine yapılan bir vurgu olarak kabul ediliyor. Çelebi’nin kayıtlarına göre şehirde, Mimar Sinan eseri olduğu belirtilen Firdevs Bey Camii başta olmak üzere çok sayıda cami, her mahalleye bir tane düşecek şekilde 32 mescit, 4 medrese ve toplam 77 sıbyan mektebi (ilkokul) bulunuyordu. Bu rakamlar, Isparta’nın 17. yüzyılda sadece bir idari merkez değil, aynı zamanda canlı bir ilim ve ibadet hayatına sahip olduğunu kanıtlıyor.
Tarihçileri Meraklandıran “Kayıp Kale” Muamması
Evliya Çelebi’nin detaylı şehir tasvirlerinde kalelere özel bir yer ayırmasına rağmen, bir sancak merkezi olan Isparta’daki kaleden hiç söz etmemesi, en dikkat çekici nokta olarak öne çıkıyor. Tarihçiler bu durumu iki temel hipotezle açıklıyor: Kalenin o dönemde askeri önemini yitirerek harap olmuş olması veya Seyahatname‘nin günümüze ulaşan yazma nüshasındaki “altı satırlık” bir boşlukta kale tasvirinin kaybolmuş olması. Bu “anlamlı sessizlik”, Isparta’nın o dönemde surlarla çevrili bir garnizon şehrinden çok, idari ve ticari fonksiyonlarıyla öne çıkan “açık” bir şehir olabileceği ihtimalini gündeme getiriyor.
Bölge Elitlerinin Sayfiye Merkezi
Çelebi’nin notları, Isparta’nın sosyal hayatına dair de ilginç ipuçları barındırıyor. Özellikle Antalya’nın müftü, kadı gibi üst düzey yöneticilerinin, yılın sekiz ayını Isparta’nın serin yaylalarında geçirdiğini belirtmesi, şehrin sadece kendi sancağı için değil, tüm bölge elitleri için bir sayfiye ve dinlenme merkezi işlevi gördüğünü gösteriyor.
Tüm eksikliklerine ve muammalarına rağmen Evliya Çelebi’nin bıraktığı miras, 17. yüzyıl Isparta’sına açılan en değerli pencere olmaya devam ediyor ve “süslü şehir” nitelemesiyle kentin tarihi kimliğine ışık tutuyor.
İŞTE O ARAŞTIRMA YAZISI
Bir Seyyahın Gözünden 17. Yüzyıl Isparta’sı: Evliya Çelebi’nin Seyahatname’sindeki Tasvir ve Tahliller
I. Giriş: Evliya Çelebi’nin Rotası Isparta’ya Düşünce
- yüzyılın en büyük seyyahı ve gözlemcisi Evliya Çelebi, Osmanlı İmparatorluğu’nun dört bir yanını kapsayan elli yılı aşkın seyahat hayatı boyunca, 1640’larda başladığı geniş kapsamlı Anadolu yolculukları sırasında rotasını Isparta’ya da çevirmiştir. Batı Anadolu’nun iç kesimlerinde, tarih boyunca önemli yolların kesişim noktasında yer alan ve kendi adıyla anılan sancağın merkezi olan Isparta, Çelebi’nin dikkatinden kaçmamıştır. Onun tanıklığı, şehrin o dönemdeki idari, sosyal ve mimari yapısına ışık tutan birinci elden en değerli kaynak niteliğindedir.
Isparta’ya Varış Güzergahı ve İlk İzlenimler
Evliya Çelebi’nin Seyahatname‘de aktardığına göre, Isparta’ya yolculuğu güneyden, Istanos’tan (günümüz Korkuteli) başlamıştır. Buradan kuzeye doğru dört saatlik bir seyahatle, yol boyunca geçtiği yerleşimleri “mamur kuralar” yani gelişmiş, bayındır ve bakımlı köyler olarak nitelendirerek İncirli köyüne ulaşmıştır. Bu ifade, Isparta’nın çevresindeki kırsal alanın tarımsal açıdan verimli, yerleşik hayatın düzenli ve refah seviyesinin yüksek olduğuna dair önemli bir ipucu sunmaktadır. İncirli köyünü ise özel olarak “mamur bir müslüman köyü” şeklinde tanımlaması, bölgenin demografik yapısına dair ilk gözlemini yansıtır.
İncirli’den sonra rotasını doğuya çeviren seyyah, dağlık ve engebeli bir coğrafyadan, adını “Mercii (?) beli” olarak kaydettiği bir geçidi de aşarak Isparta’ya ayak basmıştır. Şehre ulaştığında edindiği ilk ve en kuvvetli izlenim, onun kaleminden dökülen tek bir nitelemeyle özetlenir: “şehr-i müzeyyen”. Süslü, bezenmiş, güzel ve imar edilmiş şehir anlamına gelen bu ifade, Evliya Çelebi’nin Isparta’ya dair genel değerlendirmesinin temelini oluşturur. Bu övgü, sadece estetik bir beğeniyi değil, aynı zamanda şehrin sahip olduğu mimari zenginliği, düzeni ve genel refah seviyesini de kapsayan bütüncül bir takdiri ifade etmektedir.
“Mamur Kuralar” ve Bölgesel Refah
Çelebi’nin Isparta’ya ulaşmadan önce geçtiği köyleri “mamur” olarak tanımlaması, basit bir güzergâh tasvirinin ötesinde, şehrin ekonomik ve sosyal arka planını anlamak için kritik bir veridir. Bu niteleme, Isparta’nın coğrafi olarak izole bir vaha olmadığını, aksine zengin, üretken ve canlı bir hinterlandın merkezi olduğunu ortaya koyar. “Mamur kuralar” ifadesi, bölgede tarımsal üretimin ve yerleşik hayatın ne denli güçlü olduğunu ima eder. Güçlü bir tarımsal hinterland ise kaçınılmaz olarak şehir merkezindeki pazarın canlılığını, esnaf teşkilatının çeşitliliğini ve idari merkezin vergi gelirlerinin yüksekliğini doğrudan etkiler. Bu durum, Evliya Çelebi’nin ilerleyen satırlarda Isparta için belirteceği yüksek idari statü (“paşa tahtı”) ve sancakbeyinin elde ettiği önemli miktardaki has geliri ile tam bir uyum içindedir. Dolayısıyla, “mamur kuralar” nitelemesi, Isparta’nın neden bir “şehr-i müzeyyen” olduğunun ekonomik temelini oluşturan bir öncül olarak okunmalıdır. Şehrin zenginliği ve görkemi, sadece mimari eserlerinden değil, aynı zamanda onu besleyen verimli toprakların üretim gücünden kaynaklanmaktadır.
II. Hamid Sancağı’nın Tahtı: Isparta’nın İdari ve Askeri Kimliği
Evliya Çelebi, Isparta’nın 17. yüzyıldaki idari konumunu son derece net ve güçlü bir ifadeyle tanımlar. Şehir, onun gözünde sadece bir yerleşim yeri değil, önemli bir yönetim merkezidir.
Anadolu Eyaleti İçindeki Stratejik Konumu
Seyahatname‘de Isparta, “Anadolu eyaletinde Hamid paşasının tahtıdır” cümlesiyle kayda geçirilmiştir. Bu ifade, şehrin idari hiyerarşideki yerini belirginleştirir. “Taht” kelimesinin kullanılması, Isparta’nın sıradan bir sancak merkezi olmanın ötesinde, Hamid Sancağı’nın başkenti, yani paşanın ikamet ettiği, sancağın yönetildiği siyasi ve idari merkez olduğunu vurgular. Bu durum, şehre hem prestij hem de stratejik bir önem kazandırmaktadır.
Sancakbeyi’nin Ekonomik ve Askeri Gücü
Şehrin idari önemini pekiştiren somut veriler de Evliya Çelebi tarafından sunulmuştur. Sancakbeyinin ekonomik gücüne dair, “200.000 akçalık bir has tasarruf eder” bilgisini verir. 17. yüzyıl koşullarında bu rakam, oldukça yüksek bir geliri temsil etmektedir. Bu meblağ, sancağın vergi kapasitesinin, ekonomik potansiyelinin ve dolayısıyla sancakbeyinin Osmanlı bürokrasisindeki nüfuzunun önemli bir göstergesidir.
İdari ve ekonomik gücün yanı sıra, sancağın askeri yükümlülüğü de belirtilmiştir. Sancakbeyi, “sefer zamanında 400 neferle eşer,” yani savaşa 400 askerle katılmakla yükümlüdür. Bu sayı, Hamid Sancağı’nın devlete sağladığı askeri katkının niceliksel bir ölçüsünü sunmakta ve dönemin tımarlı sipahi sisteminin işleyişine dair Isparta özelinde somut bir örnek teşkil etmektedir.
“Paşa Tahtı” ve “Yayla” Bağlantısı Üzerinden İdari Coğrafya Analizi
Evliya Çelebi’nin metnindeki farklı pasajlar bir araya getirildiğinde, Isparta’nın idari coğrafyasına dair daha karmaşık ve incelikli bir tablo ortaya çıkmaktadır. Bir yanda Isparta, net bir şekilde “Hamid paşasının tahtı” olarak tanımlanırken , diğer bir pasajda Antalya’nın müftüsü, nakibüleşrafı, kadısı ve diğer yöneticilerinin yılın sekiz ayını Isparta civarındaki bir “yayla”da geçirdikleri bilgisi yer alır. Bu iki bilgi, ilk bakışta çelişkili gibi görünse de aslında dönemin yönetim pratiklerine dair derin bir anlayış sunar.
Bir şehrin resmi olarak “paşa tahtı” olması, tüm idari fonksiyonların yıl boyunca kesintisiz olarak orada yoğunlaştığı anlamına gelmeyebilir. Özellikle Antalya gibi yazları son derece sıcak olan bir sahil şehrinin idari elitlerinin, serin iklime sahip yaylalarda uzun süre ikamet etmesi, iklimin yönetim pratikleri üzerindeki belirleyici etkisini gözler önüne serer. Bu durum, “fiili” yönetim merkezinin mevsimsel olarak kaydığına işaret etmektedir. Isparta, resmi “taht” unvanının yanı sıra, sadece kendi sancağının değil, komşu sancakların elitleri için de bir “yayla başkenti” veya idari bir sığınak işlevi görmüş olabilir. Bu analiz, Hamid Sancağı’nın sadece harita üzerinde çizilmiş bir idari birim olmadığını; iklimsel ve coğrafi gerçekliklere göre yaşayan, nefes alan bir sosyo-politik organizma olduğunu gösterir. İdari güç, sabit bir noktadan ziyade, mevsimsel olarak hareket eden bir elit grubunun elinde toplanmış ve Isparta bu hareketliliğin merkezinde yer almıştır.
III. Şehrin Dokusu: Mahalleler, Konutlar ve Nüfus Üzerine Çıkarımlar
Evliya Çelebi, Isparta’nın fiziki yapısı ve demografik büyüklüğüne dair çarpıcı rakamlar ve betimlemeler sunarak 17. yüzyıl kent dokusunu zihnimizde canlandırır.
Kent Makro-Yapısı: 32 Mahalle ve 8888 Ev
Seyyah, Isparta’nın “32 mahalleden ve 8888 tahta örtülü evlerden” meydana geldiğini kaydeder. Bu rakamlar, şehrin o dönemdeki büyüklüğü ve idari taksimatı hakkında önemli bir çerçeve sunar. 32 mahallelik bir yapı, şehrin oldukça organize ve kalabalık bir yerleşim olduğunu gösterir. Evlerin “tahta örtülü” olarak belirtilmesi, dönemin yaygın inşaat tekniğine ve malzemesine işaret eder. Bu, çatıların kiremit yerine ahşap malzeme ile kaplandığı, bölgenin orman kaynaklarıyla ilişkili bir yapı geleneğini yansıtır.
Şehrin topografyası ve yerleşim düzeni hakkında ise “Cihangir yokuşu misali evler birbiri üzerine dereli ve depeli yerde vaki olmuş” ifadesini kullanır. Bu canlı betimleme, Isparta’nın düz bir ova yerine engebeli, yamaçlı bir arazi üzerine kurulduğunu; evlerin birbirine yakın, sıkışık ve organik bir doku oluşturduğunu anlatır.
8888 Rakamının Anlamı ve Tarihsel Gerçeklikle Karşılaştırılması
Evliya Çelebi’nin verdiği “8888” ev sayısı, ilk bakışta kesin bir veri gibi görünse de metnin edebi ve retorik katmanları dikkate alındığında daha derin bir analizi gerektirir. Bu rakamın simetrik yapısı (88-88), Çelebi’nin eserinde sıkça rastlanan numerolojik oyunlardan biri olabilir. Bu tür tekrarlayan ve ahenkli sayılar, genellikle bir yerin büyüklüğünü, bolluğunu ve görkemini vurgulamak için kullanılan edebi bir abartı aracıdır.
Bu rakamın tarihsel gerçeklikle ne kadar örtüştüğünü anlamak için başka kaynaklarla karşılaştırma yapmak aydınlatıcıdır. 1588 tarihli bir Osmanlı tahrir defterine göre Isparta’da 536’sı Müslüman, 133’ü Hristiyan ve 4’ü Yahudi olmak üzere toplam 673 hane bulunmaktadır. Evliya Çelebi’nin ziyaret ettiği 1640’lı yıllara kadar geçen sürede şehirde bir nüfus artışı yaşanması son derece doğaldır. Ancak yaklaşık 50-60 yıl içinde hane sayısının 673’ten 8888’e çıkması, demografik açıdan mümkün görünmemektedir. Bu karşılaştırma, Çelebi’nin burada bir nüfus sayımı memuru gibi değil, bir edebiyatçı gibi davrandığını ortaya koymaktadır. “8888 ev” ifadesi, şehrin büyüklüğünü ve “şehr-i müzeyyen” nitelemesini destekleyen, okuyucunun zihninde görkemli bir şehir imgesi yaratmayı amaçlayan güçlü bir retorik araçtır. Bu durum,
Seyahatname‘yi bir tarih kaynağı olarak kullanırken, metnin edebi üslubunu ve yazarın niyetini daima göz önünde bulundurmanın gerekliliğini gösteren mükemmel bir örnektir.
IV. İman ve İrfan Yapıları: Camiler, Medreseler ve Mektepler
Evliya Çelebi, “şehr-i müzeyyen” olarak tanımladığı Isparta’nın bu unvanı hak etmesinde önemli payı olan dini ve eğitim yapılarına özel bir yer ayırır. Onun kayıtları, şehrin sadece idari bir merkez değil, aynı zamanda canlı bir ilim ve ibadet hayatına sahip olduğunu göstermektedir.
Anıtsal Dini Mimari
Seyyahın dikkatini çeken ve özellikle vurguladığı yapıların başında Firdevs Bey Camii gelir. Çelebi, bu camiyi “Koca Sinan bina ettiği” şeklinde tanıtarak mimarına atıfta bulunur. Mimar Sinan gibi bir ismin zikredilmesi, yapının mimari kalitesine, estetik değerine ve şehirdeki prestijli konumuna işaret eder. Günümüzde Firdevs Paşa Camii olarak bilinen ve bir Mimar Sinan eseri olduğu kabul edilen bu yapı , 17. yüzyılda da şehrin en önemli anıtsal eserlerinden biri olarak görülmektedir.
Seyahatname‘de adı geçen diğer önemli camiler ise şunlardır: yapım tarihi Hicri 1016 (Miladi 1607) olarak belirtilen Ketenci Ömer Paşa Camii, Eski Cami, Şeyh Yusuf Efendi Camii ve Ümmi Sinan Efendi Camii. Bu liste, Isparta’nın farklı dönemlerde, farklı baniler tarafından inşa edilmiş zengin bir cami envanterine sahip olduğunu ve şehir silüetinin bu yapılarla şekillendiğini ortaya koymaktadır.
Eğitim ve Yaygın İbadet Kurumları
Evliya Çelebi’nin verdiği rakamlar, şehrin sosyal ve dini altyapısının ne kadar gelişmiş ve yaygın olduğunu gözler önüne serer. Seyahatname‘ye göre Isparta’da 32 mescit, 4 medrese, vakfı olan 7 sıbyan mektebi ve bunlara ek olarak vakfı olmayan 70 sıbyan mektebi bulunmaktadır.
Bu rakamlar analiz edildiğinde şu sonuçlara ulaşılır:
- Mescitler: Şehirdeki mahalle sayısı ile (32) mescit sayısının (32) aynı olması dikkat çekicidir. Bu durum, her mahallenin kendi ibadet mekanına sahip olduğunu, mahalle ölçeğinde dini hayatın son derece canlı ve organize olduğunu gösterir.
- Medreseler: Dört medresenin varlığı, Isparta’nın bölgesel bir ilim merkezi olduğuna işaret eder. Bu kurumlar, şehrin sadece idari ve ticari değil, aynı zamanda entelektüel birikime de sahip olduğunun kanıtıdır.
- Sıbyan Mektepleri: Toplamda 77 (7+70) sıbyan mektebinin (ilkokul) bulunması, temel eğitimin şehirde ne kadar yaygın olduğuna dair çarpıcı bir veridir. Vakıflı ve vakıfsız ayrımı, bu eğitim kurumlarının finansman modellerinin çeşitliliğini de gösterir. Bu yaygın eğitim ağı, şehirdeki okuryazarlık oranının ve genel kültür seviyesinin yüksek olabileceğine dair bir karine teşkil eder.
Aşağıdaki tablo, Evliya Çelebi’nin Seyahatname‘de Isparta için kaydettiği yapı ve kurumları özetleyerek şehrin 17. yüzyıldaki envanterini bir bütün olarak görmeyi kolaylaştırmaktadır.
Kategori | Yapı/Kurum Adı veya Detayı | Miktar/Sayı | Evliya Çelebi’nin Notu/Özelliği | Kaynak |
İdari | Hamid Sancağı Tahtı | 1 | “Paşa tahtı” | |
Konut | Mahalle | 32 | – | |
Ev | 8888 | “Tahta örtülü”, “dereli ve depeli yerde” | ||
Dini | Cami (Adı Geçenler) | 5 | Firdevs Bey Camii için “Koca Sinan bina ettiği” | |
Mescit | 32 | – | ||
Eğitim | Medrese | 4 | – | |
Sıbyan Mektebi | 77 | 7’si vakıflı, 70’i vakıfsız |
V. Isparta Kalesi Muamması: Seyahatname’de Zikredilmeyen Kale
Evliya Çelebi’nin Isparta anlatısında en dikkat çekici unsurlardan biri, anlattıkları değil, anlatmadıklarıdır. Seyahatname‘nin Isparta ile ilgili mevcut kısımlarında, şehir merkezindeki bir kaleden bahsedildiğine dair hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Bu durum, seyyahın genel üslubu ve diğer şehir tasvirleri göz önüne alındığında büyük bir anomali teşkil eder ve “Isparta Kalesi Muamması” olarak adlandırılabilecek bir tarihsel sorunu ortaya çıkarır.
Karşılaştırmalı Analiz
Bu eksikliğin ne kadar önemli olduğunu anlamak için Çelebi’nin diğer şehirlerdeki kale tasvirlerine bakmak yeterlidir. Örneğin, Antalya Kalesi’ni surları, 4400 adımlık çevresi, kuleleri, kapıları ve içindeki Paşa Sarayı ile son derece detaylı bir şekilde anlatmıştır. Benzer şekilde, Kuşadası’ndaki Öküz Mehmed Paşa Kalesi’ni burçları, mazgalları, topları ve içindeki hanıyla tasvir etmiştir. Bitlis Kalesi’ni ise içindeki saray, çarşı, bedesten ve 300 evle birlikte betimlemiştir. Neredeyse bir kale uzmanı sayılabilecek kadar çok sayıda kaleyi detaylarıyla anlatan Evliya Çelebi’nin, bir sancak “tahtı” olan Isparta’da bir kaleden hiç söz etmemesi, basit bir unutkanlık veya ihmal olarak açıklanamayacak kadar büyük bir boşluktur. Bu, üzerinde durulması gereken anlamlı bir sessizliktir.
Sessizliğin Anlamı: Olası Nedenler ve Tarihsel Çıkarımlar
Bu muammanın ardında yatan olası nedenler üzerine birkaç hipotez geliştirilebilir:
- Fiziksel Durum Hipotezi: 17. yüzyıla gelindiğinde, Isparta şehir merkezindeki kale (Eğirdir veya Uluborlu gibi bölgesel kalelerin aksine ) askeri ve stratejik önemini yitirmiş, büyük ölçüde harap olmuş veya sivil yerleşim dokusu içinde eriyerek anıtsal bir yapı olma özelliğini kaybetmiş olabilir. Bu durumda, her zaman görkemli ve dikkat çekici yapıları anlatmayı seven Çelebi’nin ilgisini çekmemiş olabilir.
- Metinsel Kayıp Hipotezi: En güçlü olasılıklardan biri, kale tasvirinin metnin orijinalinde var olduğu ancak günümüze ulaşan yazma nüshalarda kaybolduğudur. Seyahatname‘nin Isparta bölümünü inceleyen araştırmacı Zeki Arıkan’ın da belirttiği gibi, yazma nüshada “altı satırlık daha bir eksikliğin bulunması” bu düşünceyi doğrulamaktadır. Evliya Çelebi’nin sistematiği düşünüldüğünde, bir şehrin en temel savunma yapısı olan kaleyi atlaması neredeyse imkansızdır. Dolayısıyla, bu muammanın anahtarı, metindeki bu kayıp bölümde gizli olabilir.
- Stratejik Değişim Hipotezi: 17. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun iç bölgelerinde büyük ölçüde asayişin sağlanmış olması, şehir merkezlerindeki kalelerin eski askeri önemini yitirmesine neden olmuş olabilir. Şehrin idari ve ticari fonksiyonları, askeri fonksiyonlarının önüne geçmiş; yönetim, kaledeki bir dizdarın kontrolünden ziyade, şehirdeki paşa konağı gibi sivil yapılara kaymış olabilir.
Bu muamma, bizi 17. yüzyıl Isparta’sının askeri ve stratejik konumu üzerine yeniden düşünmeye sevk eder. Evliya Çelebi’nin sessizliği, Isparta’nın surlarla çevrili bir garnizon şehrinden ziyade, zengin hinterlandına dayanan, idari ve dini yapılarıyla öne çıkan, nispeten “açık” bir şehir hüviyetinde olabileceğini düşündürmektedir. Bu bağlamda, kalenin yokluğu şehrin bir zayıflığına değil, tam tersine, imparatorluğun iç bölgelerindeki göreceli barış ve istikrarın bir göstergesine işaret ediyor olabilir.
VI. Sosyal ve Ekonomik Hayata Dair Dolaylı Çıkarımlar
Evliya Çelebi’nin Isparta anlatısı, doğrudan sosyal ve ekonomik hayata odaklanmasa da satır aralarında bu konuya dair önemli çıkarımlar yapmaya olanak tanıyan bilgiler içerir.
Elitlerin Yaşam Tarzı ve İklimin Rolü
Antalya’nın üst düzey idarecilerinin yılın sekiz ay gibi uzun bir bölümünü Isparta yaylalarında geçirmesi , sadece iklimsel bir zorunluluğu değil, aynı zamanda bir sosyal statü göstergesini ve bölgeler arası idari ağların işleyişini yansıtır. Bu durum, Isparta ve çevresinin, sadece kendi halkı için değil, tüm bölge elitleri için bir sayfiye, dinlenme ve sağlık merkezi işlevi gördüğünü ortaya koymaktadır. Bu mevsimsel göç, farklı şehirlerin elitleri arasında sosyal ve kültürel etkileşimi de beraberinde getirmiş olabilir.
Ekonomik Yapı Hakkında Hipotezler
Seyahatname‘nin mevcut metinlerinde Isparta’daki esnaf kolları, loncalar veya ticari faaliyetler hakkında doğrudan bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak, Çelebi’nin genel olarak Anadolu şehirlerini anlatırken Ahilik geleneğine ve esnaf alaylarına (debbağlar, keçeciler, mutafçılar vb.) verdiği önem göz önüne alındığında, “şehr-i müzeyyen” olarak tanımlanan bir sancak merkezinin canlı bir ekonomik hayata sahip olduğu kuvvetle muhtemeldir. Komşu bir şehir olan Elmalı’da 300 dükkândan bahsedilmesi , benzer bir ticari hareketliliğin Isparta’da da var olabileceğine işaret eder.
Bunun yanı sıra, metindeki bazı ipuçları da ekonomik yapı hakkında fikir verir. Şehirdeki 8888 evin “tahta örtülü” olması, bölgede ormancılığın ve ahşap işçiliğinin gelişmiş olabileceğini düşündürür. Şehre giden yollar üzerindeki “mamur kuralar” ise Isparta’yı besleyen güçlü bir tarım ve hayvancılık ekonomisinin varlığına en net kanıtı oluşturur.
Metindeki Boşluklar ve Söylenmeyenler
Evliya Çelebi’nin Isparta halkının gelenek ve görenekleri, evlilik adetleri, yerel efsaneleri veya mutfak kültürü hakkında bilgi vermemesi (günümüzdeki derlemelerde bu konulara geniş yer ayrılmaktadır ), metindeki en belirgin eksikliklerdendir. Bu durumun iki temel açıklaması olabilir: Ya bu konular, metindeki kayıp olduğu düşünülen bölümde yer alıyordu ya da seyyahın Isparta ziyareti daha çok idari yapılar, anıtsal mimari ve şehrin fiziki dokusu üzerine odaklanmıştı ve bu tür folklorik detayları kaydetmeye fırsat bulamadı.
VII. Sonuç: Eksik Sayfalar, Kalan Miras ve Evliya Çelebi’nin Isparta Portresi
Evliya Çelebi, Seyahatname‘sinde Isparta’yı 17. yüzyılda Hamid Sancağı’nın idari, sosyal ve mimari açıdan gelişmiş, müreffeh, güzel ve önemli bir merkezi olarak resmetmiştir. Onun aktardığı idari statü, sancakbeyinin geliri, askeri yükümlülükler, mahalle ve ev sayısı, anıtsal camiler ve yaygın eğitim kurumlarına dair veriler, şehrin o dönemdeki profiline dair paha biçilmez birincil kaynak niteliğindedir.
Metnin Sınırları ve “Altı Satırlık” Gizem
Ancak bu portre, tüm canlılığına rağmen eksiktir. Seyahatname‘nin Isparta bölümüne ait yazma nüshada tespit edilen “altı satırlık” boşluk , elimizdeki metnin orijinalin tamamı olmayabileceğini ve bu nedenle yorumlarımızın ihtiyatlı olması gerektiğini hatırlatır. Bu kayıp bölümün, Isparta Kalesi muammasını aydınlatacak bilgileri, şehrin çarşısı, bedesteni gibi ticari yapılarını ve belki de sosyal hayata dair daha renkli gözlemleri içeriyor olması kuvvetle muhtemeldir. Bu eksiklik, Evliya Çelebi’nin metnini kullanırken kaynak tenkidinin ve metnin fiziki özelliklerini dikkate almanın ne kadar hayati olduğunu gösteren somut bir örnektir.
Çelebi’nin Mirası
Tüm eksikliklerine, edebi abartılarına ve metinsel sorunlarına rağmen Evliya Çelebi’nin bıraktığı miras, 17. yüzyıl Isparta’sına açılan en canlı ve en geniş penceredir. Onun kullandığı “şehr-i müzeyyen” nitelemesi, sadece bir seyyahın övgüsü olmaktan çıkıp şehrin tarihi kimliğinin ayrılmaz bir parçası haline gelmiştir. Çelebi’nin notları, bize dört asır önceki bir gözlemcinin tanıklığıyla şehrin muhtemel bir altın çağına bakma imkanı sunmaktadır. Isparta’dan ayrılırken “kıble canibine” (güneye) doğru yola çıkarak “mamur bir müslüman köyü” olan San Ali Bey’e vardığını belirten Çelebi , bu değerli portreyi sonlandırarak seyahatinin bir sonraki durağına doğru yoluna devam etmiştir. Onun bıraktığı bu eksik ama paha biçilmez kayıtlar, günümüz tarihçileri, araştırmacılar ve şehir sakinleri için hem bir bilgi kaynağı hem de bir ilham vesilesi olmayı sürdürmektedir.Raporda kullanılan kaynaklartr.wikipedia.orgEvliya Çelebi – VikipediYeni pencerede açılırisamveri.orgDERGİSİ – isamveri.orgYeni pencerede açılırdergipark.org.trXVI.Yüzyılda Antalya Antalya İn the xvıth Century – DergiParkYeni pencerede açılırisparta.ktb.gov.trT.C. ISPARTA VALİLİĞİYeni pencerede açılırakmed.ku.edu.trEvliya Çelebi – Antalya – AKMED | Koç ÜniversitesiYeni pencerede açılırkusadasikulturportali.comEvliya ÇelebiYeni pencerede açılırkulturvarliklari.gov.tr18. TOPLANTISI – Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel MüdürlüğüYeni pencerede açılırisparta.ktb.gov.trKaleler – ISPARTA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜYeni pencerede açılırmunirtireli.wordpress.comEvliya Çelebi’nin Seyahatnamesinde Ahiler ve Ahilik | MÜNİR TİRELİYeni pencerede açılırisparta.meb.gov.trYAZARLAR – MEB ISPARTA İL MİLLÎ EĞİTİM MÜDÜRLÜĞÜYeni pencerede açılırkulturportali.gov.trISPARTA EVLİLİK GELENEKLERİ / NİŞAN – Kültür PortalıYeni pencerede açılırkulturportali.gov.trISPARTA EVLİLİK GELENEKLERİ / DÜĞÜN – Kültür PortalıYeni pencerede açılırisparta.ktb.gov.trEfsaneler – – ISPARTA İL KÜLTÜR VE TURİZM MÜDÜRLÜĞÜ