İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi tarafından Gazeteci Mehmet Ali Güller’e Cumhuriyet’te kaleme aldığı “Sedat’lı, SADAT’lı Nusra silahları” yazısı üzerine 40 bin lira tazminat cezası verildi. SADAT’ın açtığı davayı Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi reddetmişti.
Sedat Peker’in Suriye’ye giden TIR’larla SADAT ilişkisini anlattığı iddiasına köşesinde yer veren Mehmet Ali Güller’in yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Sedat Peker, yayımladığı 8. videosunda o TIR’ların öyküsünü anlattı ve kendi konvoyuna dahil edilen başka TIR’ların olduğunu, içlerinde silahların bulunduğunu ama bunların Türkmenlere değil, Nusra’ya verildiğini belirtti.
Peker’e göre konvoyuna eklemlenen o TIR’ların sahibi SADAT’tı. Hani şu irtica nedeniyle Türk ordusundan atılan ama Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı Başdanışmanı yaptığı Adnan Tanrıverdi’nin ‘özel savaş’ şirketi!”
İSTİNAF YEREL MAHKEMENİN KARARINI BOZDU
Güller’in 21 Mayıs 2021 tarihli yazısı üzerine SADAT’ın açtığı manevi tazminat davası Büyükçekmece 1. Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından reddedildi.
SADAT’ın avukatları dosyayı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’ne taşıdı. Yerel mahkemenin verdiği kararı bozan İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 4. Hukuk Dairesi Güller’e 40 bin lira manevi tazminat cezası verdi.
Öte yandan 4. Daire kararında Güller’in itirazını Yargıtay’a taşıma yolunu kapalı tuttu.
Güller’in yazılı savunması şöyle:
“Cumhuriyet gazetesinde 31 Mayıs 2021 tarihinde yazdığım “Sedat’lı, SADAT’lı Nusra silahları” başlıklı köşe yazımın girişinde yer alan ve SADAT tarafından manevi tazimata konu edilen ifadeler, Sedat Peker’in SADAT’la ilgili açıklamalarının okura aktarılmasından ibarettir. Sedat Peker’in o ifadeleri, dijital platformlarda milyonlarca insan tarafından izlenmiş, internet ortamında binlerce, gazetelerde yüzlerce habere konu olmuş ve tıpkı benimki gibi onlarca köşe yazarı tarafından köşesinde ele alınmıştır.
Bu kadar kamuya mal olmuş bir konunun, bu denli aleniyet kazanmış bir konunun, bir gazete köşesinde yer bulmasından daha normal bir durum yoktur.
Konu özetle şudur: Sedat Peker isimli şahıs, geçmişte hükümetin bilgisi ve onayı dahilinde Suriye’ye yardım TIR’ları gönderdiğini, bir keresinde kendi konvoyuna başka TIR’ların eklendiğini, O TIR’ların SADAT’a ait olduğunu, içlerinde silahlar bulunduğunu ve Türkmenlere değil Nusra’ya teslim edildiğini açıkladı.
Peker’in bu açıklaması, dünyanın her yerinde çok önemli haberdir. Nitekim Peker’in bu açıklamayı yaptığı videosu Türkiye’de aynı gün milyonlarca yurttaşımız tarafından izlendi, haber oldu, tartışma programlarında yorumlandı. Ben de ertesi gün konuyu Sedat Peker’in iddiası olarak aktararak köşemde değerlendirdim.
Öte yandan Sedat Peker’in Suriye’ye TIR konvoyları gönderdiği zaten kamuya mal olmuş bir gerçekliktir. Nitekim olaya ilişkin fotoğraflar, görüntüler ve açıklamalar basında bol bol mevcuttur. Kaldı ki köşe yazımda da belirttiğim gibi, görüntülerde yer alan o TIR’larda “Bayırbucak Türkmenlerine Sedat Peker’den destek konvoyu” yazıları yer alıyordu.
Peker’in o konvoya dahil edilen başka TIR’lar bulunduğunu, o TIR’ların içlerinde silah olduğunu ancak Türkmenlere değil de Nusra’ya teslim edildiğini söylemesini haber yapmak değil, tersine yapmamak bir sorundur. Halkın haber alma özgürlüğünü yerine getirmemek bakımından da çok önemli bir sorun olurdu.
Dolayısıyla SADAT açısından muhatap, bu önemli iddiayı açıklayan Sedat Peker’dir, Peker’in iddialarını yazan gazeteciler değildir. Gazetecilerin görevi, kamuya mal olmuş isimlerin, kamuyu ilgilendiren konulardaki açıklamalarını duyurmaktır.
Sonuç olarak, Sedat Peker’in SADAT’la ilgili açıklaması, aleniyet kazanmış, milyonlarca insan tarafından dijital platformda izlenmiş ve aynı gün ve ertesi günü, hatta sonraki haftalarda da ulusal basında sayısız kez haber olmuştur. Bugün bile internette arama motoruna “SADAT” ve “Sedat Peker”i birlikte yazarak arattırdığınızda, tam 55 binden fazla sonuçla karşılaşırsınız.
Kısacası, bir köşe yazarı olarak aleniyet kazanmış bir konuyu, iddia sahibinin ağzından yazmış durumdayım. Dolayısıyla basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü kapsamında bakıldığında, bu tazminat talepli suçlamaya yer yoktur.”