1. Haberler
  2. Isparta
  3. GÜN EMEĞİN SÖZ SÖYLEME GÜNÜ: HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ!

GÜN EMEĞİN SÖZ SÖYLEME GÜNÜ: HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Genel Sağlık-İş Isparta İl Temsilcisi Özlem Çapkunoğlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kapsamında Isparta İstasyon Meydanı’nda düzenlenen programda yaptığı açıklamada, emekçilerin karşı karşıya kaldığı derin sömürü düzenine karşı mücadele çağrısında bulundu: “Güçlüyüz, haklıyız, kazanacağız!”

Isparta – 1 Mayıs 2025
Genel Sağlık-İş Isparta İl Temsilcisi Özlem Çapkunoğlu, 1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü dolayısıyla Isparta İstasyon Meydanı’nda yaptığı açıklamada, emekçilerin yaşadığı yapısal sorunlara dikkat çekerek, “Bugün bayram değil, emeğin sesini yükseltme günüdür” dedi.

Açıklamasında Türkiye işçi sınıfının tarihindeki en büyük emek kıyımlarından birini yaşadığını belirten Çapkunoğlu, “Bizler bu ülkenin üreten gücüyüz. Alın terini, onuru yaşamın hammaddesi sayan işçileriz. Ama bugün, emeğin sesi kısılmak isteniyor” diye konuştu.

“GENÇLER GELECEĞİNİ, ÇALIŞANLAR UMUDUNU KAYBEDİYOR”

İktidarın ekonomi ve istihdam politikalarının işsizliği kronik hale getirdiğini ifade eden Çapkunoğlu, gençlerin gelecek umudunu yitirdiğini belirtti. “Her 5 gençten 2’si işsiz. Her 2 gençten 1’i başka bir ülkede yaşama hayali kuruyor. Bu, sadece bireysel bir dram değil, topyekûn bir çöküşün işaretidir” dedi.

Asgari ücretin temel geçim standardı haline getirildiğini vurgulayan Çapkunoğlu, TÜİK’in açıkladığı enflasyon verilerinin gerçeği yansıtmadığını söyledi. “İktidar ve patronlar lehine çalışan bir rakam ayarlama enstitüsüne dönüştürülen TÜİK, çalışanı açlığa mahkûm etmenin başlıca aracıdır” diye ekledi.

“SAĞLIK EMEKÇİLERİ CEHENNEM KOŞULLARINDA ÇALIŞIYOR”

Sağlık alanındaki emek kıyımının göz ardı edildiğini söyleyen Çapkunoğlu, özellikle özel sektörde çalışan sağlık emekçilerinin ağır mobbing, güvencesizlik ve düşük ücretle çalıştığını, kamuda görev yapanların ise insanüstü bir iş yüküyle karşı karşıya kaldığını belirtti. “Bir sağlık emekçisine Avrupa’da üç kişinin yaptığı iş yükleniyor. Liyakatsiz yöneticilerin baskısı, artan nöbetler, yoğun mesailer ve şiddet tehdidi artık sıradanlaştırılmış durumda” dedi.

“BİZİ AÇLIK SINIRINDA YAŞAMAYA ZORLUYORLAR”

Türkiye’de gelir adaletsizliğinin rekor seviyelere ulaştığına dikkat çeken Çapkunoğlu, “En zengin yüzde 1’lik kesim, ülke servetinin yüzde 39,5’ini elinde tutuyor. Türkiye, bu alanda 21 Avrupa ülkesi arasında ilk sırada. Yani bütün bir emekçi sınıf, bu azgın azınlığı doyurmak için açlığa razı ediliyor” dedi.

“BU BÖYLE GİDEMEZ, GİTMEYECEK!”

Vergilerin nasıl kullanıldığını dahi öğrenemeyen bir halk haline geldiklerini belirten Çapkunoğlu, siyasi iktidarın keyfi uygulamaları, ifade özgürlüğüne yönelik baskıları ve sosyal devlet anlayışından kopuşu sert bir dille eleştirdi. “Cumhuriyet’in kazanımları bir bir yok ediliyor. Bir kişinin sözü, bir halkın iradesinin önüne geçiriliyor. Buna boyun eğmeyeceğiz” dedi.

“KARARLIYIZ, MÜCADELEDEN GERİ ADIM ATMAYACAĞIZ”

Açıklamasını taleplerle sürdüren Çapkunoğlu, “İnsanca yaşam, güvenceli istihdam, liyakat, adalet ve şeffaflık istiyoruz. Cumhuriyet’in temel ilkelerine yakışır bir sosyal devlet düzeni istiyoruz. Eğitime, sağlığa, adalete, demokrasiye ulaşmak istiyoruz. Ve ant olsun ki alacağız” ifadelerini kullandı.

Çapkunoğlu, açıklamasını büyük usta Nazım Hikmet’in dizeleriyle sonlandırdı:

“Bir şafak vakti karanlığın kenarından
Onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman…”

Ve ekledi: “İşte o gün bugün! Doğrulacak ve hakkımızı alacağız! Güçlüyüz, haklıyız, kazanacağız!”

Açıklama Metni Şu Şekilde …

GÜN EMEĞİN SÖZ SÖYLEME GÜNÜDÜR: HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ!

Bizler bu ülkenin üreten gücüyüz.

Bizler emeğiyle vatanına değer katanlarız.

Bizler alın teri ve onuru, yaşamın hammaddesi belleyen emekçileriz.

Kimimiz yerden cevahir söksek de, kimimiz nasırlı ellerle binalar yapsak da, kimimiz insanüstü bir uğraşla şifa dağıtsak da hepimiz biriz, işçi sınıfıyız!

Ve bugün bizim bayramımız: İşçi Bayramı.

Fakat bugünü kutlamadan ziyade sesimizi daha da yükseltmenin günü haline getirmek bizim tarihsel sorumluluğumuzdur. Çünkü biz, ülkesini katar katar emekle ileri taşımaya çalışan emekçiler, belki de tarihimizdeki en büyük sömürü ve emek kıyımıyla karşı karşıyayız.

Önce içine atıldığımız cenderenin adını doğru koyalım:

Siyasi iktidarın yanlış ekonomi ve istihdam politikaları nedeniyle ülkede işsizlik kol gezmektedir.

Geleceğe en umutla bakacak yaşta olan her 5 gençten 2’si iş bulamamakta, her iki gençten biri başka bir ülkede yaşamanın hayalini kurmaktadır.

İş bulup da çalışabilenler için ise başka bir cehennem vardır. Çalışan nüfusun yüzde 40’ından fazlası asgari ücret; yüzde 70’ine yakını ise asgari ücretin sadece biraz üstünü almaktadır. Bu ücretler ise mahkeme kararlarına rağmen enflasyonu nasıl tespit ettiğini hala açıklamayan, iktidar ve patronlar için rakamları ayarlama enstitüsü gibi çalışan TÜİK’in hayali raporlarıyla belirlenmektedir.

Kendi gücünden başka bir şeyi umursamayan iktidar, kâr hırsıyla gözü dönmüş patronlar, sözde yetkili sarı sendikalar bir olup bir felaket senaryosu yazmakta ve tüm işçi sınıfının bunu oynaması beklenmektedir. Alım gücümüz günden güne erimekte, Türk Lirası her geçen gün değer kaybetmektedir. Haritada yerini bulmakta zorlanacağımız bazı Afrika ülkelerinin para birimi dahi bizim paramızdan daha değerli hale gelmiş durumdadır. Milli servetimiz talan edilmekte, gelir adaletsizliğindeki uçurum günden güne derinleşmektedir. Uluslararası araştırmalara göre Türkiye’de en zengin yüzde 1’lik kesim servetin yüzde 39,5’ine sahiptir. Bu alanda 21 Avrupa ülkesi içinde Türkiye ilk sıradadır. Yani Türkiye’de bütün bir çalışan nüfus, azgın bir azınlığı doyurmak için açlık sınırında debelenmekte ama yine de yetirememektedir!

Ne yazık ki bizim alanımız olan sağlık alanı da emeğin en fazla kıyıma uğradığı kalelerdendir. İstihdam eksenli bir politika uygulanmadan üniversiteler açıldığı, kontenjan ayarlaması yapılmadığı için alanımızdaki işsiz ordusu her geçen gün büyümektedir. Özel sektörde çalışan sağlık emekçileri, korkunç bir sömürüye ve mobbinge maruz kalmaktadır. Kamuda görev alanlarımız için de durum hiç parlak değildir. Yetersiz istihdam nedeniyle 1 sağlık emekçisine Avrupa ülkelerinde 3 kişinin yaptığı iş yaptırılmakta, liyakatsiz yöneticiler emekçi üzerindeki baskısını her geçen gün arttırmakta, uzun nöbetler ve yoğun mesailer hak ettiği ölçüde ücretlendirilmemekte, sağlık sisteminin getirildiği sağlıksız hal nedeniyle sağlık emekçisi ve hizmet almaya çalışan yurttaş karşı karşıya getirilmekte, sağlıkta şiddet vakaları her geçen gün tırmanmakta ama siyasi iktidar da, sağlık bakanlığı da bu konuda üç maymunu oynamaya devam etmektedir. Yani sağlık hizmeti veren kamu kurum ve kuruluşları, sağlık emekçisi için artık gün boyu insan üstü bir çabayla emek verip insanlık onuruna yaraşır bir ücret alamayacağı, hak ettiği değeri göremeyeceği, can korkusu taşıyacağı yapılar haline getirilmiştir.

Buna karşılık biz verdiğimiz emeğin, döktüğümüz alın terinin, ödediğimiz ağır vergilerin karşılığını alamıyoruz. Eğitim yok, sağlık yok, ekonomi yok, adalet yok, sosyal hak ve özgürlükler de yok denecek hale getirilmiştir. Yurttaşlık haklarımız bile elimizden alınmaya çalışılmaktadır. 200 yıl önce insanlık, büyük ayaklanmalar neticesinde tüm dünya genelinde vergilerin akıbetini sorma hakkı kazanmışken 2025 yılında, dünyanın en ağır ve karmaşık 2.vergi sisteminin olduğu Türkiye’de biz vergilerimizin akıbetini öğrenememekteyiz. Afet olunca iban, “açız” deyince iman lafı getirilmektedir önümüze. Seçtiğimiz belediye başkanları keyiflerine göre tutuklanmakta, ülkede kendilerinden olmayan sadece ama sadece gerçeği dile getiren gazeteciler içeri alınmakta, anayasal güvence altındaki en demokratik haklarımız bile padişah fermanını aratmayan Cumhurbaşkanı KHK’larıyla günden güne kırpılmaktadır. Büyük Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk, bu toprakların insanının kaderi tek bir adamın dudağından çıkan lafla belirlenmesin diye Cumhuriyeti kurmuş iken; şimdi bu ülke her alanda yeniden tek bir adamın hakimiyetine verilmiştir. Bu böyle gidemez, gitmeyecek!

İnsani koşullarda çalışmak istiyoruz. Her alanda liyakat ve şeffaf denetim istiyoruz. Güvenceli istihdam istiyoruz. Sadece yandaşları gözeten bir mekanizma yerine Cumhuriyet’in emrettiği gibi her yurttaşını eşit sayan sosyal bir devlet politikası istiyoruz. İnsanca ücretler almak istiyoruz. Eğitim, adalet, demokrasi istiyoruz. Ant olsun ki alacağız!

Genel Sağlık-İş olarak, meydanlardan sesleniyoruz: Biz emekçiler Cumhuriyet’e yakışır bir sistemi dayanışmayla, mücadeleyle, direnerek, daha da çoğalarak kuracaklarız. Aşkın ve kavganın şairi Nazım’ın

“bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini

                                  toprağa basıp doğruldukları zaman”

dediği gündeyiz! Doğrulacak ve hakkımızı alacağız! Güçlüyüz, haklıyız, kazanacağız!

Bu düşünceler ve kararlılık duygusuyla tüm emekçilerin 1 Mayıs Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günümüzü kutluyor, 1 Mayıs’ları gerçekten bayram gibi kutlayacağımız günleri birlikte örmeye çağırıyoruz.

GÜN EMEĞİN SÖZ SÖYLEME GÜNÜ: HAKLIYIZ, KAZANACAĞIZ!
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
KAI ile Haber Hakkında Sohbet