1. Haberler
  2. Genel
  3. Isparta’nın Manevi Kökenleri : Horasan Erenleri ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Bölgedeki Silinmez İzleri

Isparta’nın Manevi Kökenleri : Horasan Erenleri ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Bölgedeki Silinmez İzleri

featured

ISPARTAGUNCEL.COM – ÖZEL HABER Anadolu, tarih boyunca medeniyetlerin beşiği, orduların geçit güzergahı ve inançların harmanlandığı kadim bir coğrafya olmuştur. Bu coğrafyanın 11. yüzyıldan itibaren Türk yurdu haline gelmesi, sadece kılıçların gücüyle değil, aynı zamanda kalplerin ve ruhların fethiyle mümkün olmuştur. Bu manevi fethin baş mimarları, Orta Asya’nın ilim ve irfan merkezi Horasan’dan yola çıkan, bir ellerinde kılıç, bir ellerinde ilim meşalesi taşıyan ve “Horasan Erenleri” ya da “Alperenler” olarak anılan gazi-dervişlerdir. Onlar, fethettikleri toprakları sadece idari olarak değil, aynı zamanda kültürel ve manevi olarak da “vatanlaştıran” kolonizatör Türk dervişleriydi. Bu büyük manevi akımın zirve isimlerinden ve Anadolu’da yeşeren tasavvufi düşüncenin en önemli pınarlarından biri ise hiç şüphesiz Hacı Bektaş-ı Veli’dir. Onun insanı merkez alan, sevgi, hoşgörü ve aklı önceleyen felsefesi, Anadolu’nun sosyal ve dini dokusuna silinmez bir mühür vurmuştur.

Genel tarih anlatılarında bu manevi fethin izleri genellikle büyük şehirler ve merkezi tekkeler üzerinden okunur. Ancak Anadolu’nun kalbine inildiğinde, en ücra köylerde, dağ başlarındaki yatırlarda, bir mezar taşının üzerindeki mütevazı bir kitabede bu büyük ruhun ne denli derinlere işlediği görülür. Batı Akdeniz’in Toroslarla kucaklaşan, antik dönemde Pisidia olarak bilinen, Selçuklu’nun son yurdu ve Hamitoğulları’nın beşiği olan Isparta ve çevresi, bu manevi mirasın en canlı şahitlerinden biridir.

Bu makale, Horasan Erenleri ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Isparta coğrafyasındaki izlerini sürmeyi amaçlamaktadır. Bu izler, sadece birkaç türbe veya menkıbeden ibaret değildir. Aksine, bölgenin demografik yapısını şekillendiren iskan politikalarından köy ve yer isimlerine, somut bir delil olarak karşımıza çıkan mezar taşı kitabelerinden halkın folklorunda ve inanç dünyasında yaşayan anlatılara kadar geniş bir yelpazeye yayılır. Isparta’nın manevi harcını karan bu erenlerin kimler olduğunu, bölgeye ne zaman ve nasıl geldiklerini, hangi misyonu üstlendiklerini ve Hacı Bektaş-ı Veli felsefesinin bu topraklarda nasıl kök saldığını, tarihsel veriler, fiziki kalıntılar ve kültürel yansımalar ışığında ayrıntılı bir şekilde inceleyeceğiz. Bu çalışma, Isparta’nın sadece elması ve gülüyle değil, aynı zamanda bin yıllık manevi kökleriyle de ne kadar zengin bir miras taşıdığını ortaya koymayı hedeflemektedir.


Bölüm 1: Anadolu’ya Akan Nehir: Tarihsel Zemin ve Horasan Erenleri Fenomeni

1071 Malazgirt Zaferi, Anadolu’nun kapılarını Türklere açan askeri bir zafer olmanın ötesinde, büyük bir medeniyet hareketinin başlangıç noktasıdır. Bu tarihten itibaren Oğuz boyları, dalgalar halinde Anadolu’ya akmaya başlamıştır. Ancak bu göç, sadece yeni otlaklar ve yaşam alanları arayan kalabalıkların kaotik bir hareketi değildi. Türkiye Selçuklu Devleti’nin akılcı iskan politikası, bu göçü planlı bir yurt edinme stratejisine dönüştürmüştür. Bu stratejinin en önemli unsurlarından biri, göçebe Türkmen kitlelerini hem kontrol altında tutmak hem de yeni fethedilen toprakların güvenliğini ve imarını sağlamak amacıyla uç bölgelere yerleştirmekti.

İşte bu noktada “Horasan Erenleri” adı verilen manevi liderler tarih sahnesine çıkmıştır. Prof. Dr. Ahmet Yaşar Ocak’ın “kolonizatör Türk dervişleri” olarak tanımladığı bu zümre, Hoca Ahmed Yesevi’nin Orta Asya’daki dergahında yetişen ve onun “hikmet” geleneğini Anadolu’ya taşıyan dervişlerdi. Onların misyonu çok yönlüydü:

  1. Manevi Liderlik ve İslamlaştırma: Göçebe Türkmenler arasında hala varlığını sürdüren eski Şamanist inanç unsurlarını, İslam’ın tasavvufi ve hoşgörülü yorumuyla (senkretik bir yapıda) birleştirerek kitlelerin İslam’a ısınmasını sağladılar. Dini, Arapça’nın ve Farsça’nın karmaşık terminolojisiyle değil, halkın anladığı sade Türkçe ile anlattılar.
  2. İskan ve İmar Faaliyetleri: Kendilerine bağlı müritler ve aşiretlerle birlikte ıssız, tehlikeli veya terk edilmiş topraklara yerleşerek buraları şenlendirdiler. Kurdukları tekke ve zaviyeler, sadece birer ibadet mekanı değil, aynı zamanda birer tarım çiftliği, aşevi, misafirhane (han), okul ve güvenlik karakolu işlevi görüyordu. Yolların güvenliğini sağlıyor, tarım için yeni alanlar açıyor, köprüler ve çeşmeler inşa ediyorlardı.
  3. Sosyal Düzen ve Adalet: Devlet otoritesinin tam olarak yerleşmediği uç bölgelerde, bu erenler halk için birer adalet ve sığınma kapısı oldular. Ahilik teşkilatıyla iç içe geçerek esnaf ve zanaatkarlar arasında bir dayanışma ağı kurdular. Onların zaviyeleri, kimsesizlerin, yolda kalmışların ve fakirlerin sığınağıydı.
  4. Askeri ve Siyasi Rol (Alperenlik): Bu dervişler, aynı zamanda birer “Alperen” yani savaşçıydı. Gerektiğinde gazilere katılarak Bizans sınırında veya iç isyanlara karşı devletin yanında yer aldılar. Bu nedenle “Gazi-Derviş” olarak da anıldılar.
  5. yüzyılda yaşanan Moğol istilası, Horasan, Maveraünnehir ve Azerbaycan bölgelerinden Anadolu’ya doğru ikinci ve daha büyük bir göç dalgasını tetikledi. Bu dalga ile birlikte sayısız alim, arif, şeyh ve derviş de Anadolu’ya sığındı. İşte Hacı Bektaş-ı Veli de bu dönemde Anadolu’ya gelen ve Yesevi geleneğinin en güçlü temsilcilerinden biri olarak ortaya çıkan ulu bir erendi. Onun Sulucakarahöyük’te (bugünkü Hacıbektaş) kurduğu dergah, kısa sürede tüm Anadolu’yu aydınlatan bir irfan merkezine dönüştü.

Bölüm 2: Pisidia’dan Hamideli’ne: Isparta Coğrafyasının Manevi Fethi

Isparta ve çevresi, yani antik Pisidia bölgesi, dağlık ve sarp coğrafyası nedeniyle fethi ve kontrolü zor bir bölgeydi. 12. yüzyılın sonlarından itibaren Türk akınlarına maruz kalan bölgenin kesin olarak Türk hakimiyetine girmesi, 13. yüzyılın başlarında Selçuklu Sultanı I. Gıyaseddin Keyhüsrev ve I. İzzeddin Keykavus dönemlerinde gerçekleşmiştir. Uluborlu, Yalvaç ve Eğirdir gibi şehirler önemli Selçuklu merkezleri haline gelmiştir.

Selçuklu Devleti’nin Kösedağ Savaşı’nda (1243) Moğollara yenilmesiyle Anadolu’da siyasi birlik sarsılmış ve uçlarda Türkmen Beylikleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Bu beyliklerden biri de Isparta, Eğirdir, Burdur ve çevresinde kurulan Hamitoğulları Beyliği’dir (yak. 1300-1391). Hamitoğulları, Selçukluların iskan politikasını devam ettirerek bölgenin Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecini tamamlamışlardır. Beyliğin kurucusu Feleküddin Dündar Bey, özellikle dervişlere ve ahilere büyük saygı gösteren, onların imar faaliyetlerini destekleyen bir hükümdardı.

İşte Horasan Erenleri’nin Isparta coğrafyasındaki faaliyetleri bu tarihsel zemin üzerinde şekillenmiştir. Bölgeye gelen Türkmen aşiretleri, yanlarında kendi manevi liderlerini, “baba”larını, “dede”lerini de getirmişlerdir. Bu erenler, Hamitoğulları beylerinin de teşvikiyle stratejik noktalara yerleşerek zaviyeler kurmuşlardır. Onların görevleri şunlardı:

  • Bölgenin Güvenliğini Sağlamak: Isparta, Antalya limanını İç Anadolu’ya bağlayan önemli ticaret yolları üzerindeydi. Erenlerin kurduğu zaviyeler, bu yolların güvenliğini sağlayan birer karakol görevi görüyordu.
  • Tarımı Geliştirmek: Dağlık bölgede yeni tarım alanları açmak, sulama kanalları inşa etmek ve yerel halka modern tarım tekniklerini öğretmek bu zaviyelerin önemli fonksiyonlarındandı.
  • Sosyal Bütünleşmeyi Sağlamak: Bölgede hala varlığını sürdüren Rum ve diğer yerli Hristiyan unsurlarla yeni gelen Türkmenler arasında bir köprü vazifesi gördüler. İslam’ın hoşgörülü yüzünü temsil ederek, çatışma yerine birlikte yaşam kültürünü teşvik ettiler.

Bu dönemin izleri, bugünkü yerleşim birimlerinin isimlerinde dahi yaşamaktadır. “Dede”, “Baba”, “Abdal”, “Erenler” gibi ifadeler içeren köy isimleri, genellikle o köyün kurucusunun bir Horasan Ereni olduğuna işaret eder. Isparta ve çevresindeki toponomik (yer adları bilimi) çalışmalar, bu manevi iskanın boyutlarını gözler önüne sermektedir.


Bölüm 3: Hacı Bektaş-ı Veli ve Felsefesinin Isparta’ya Yansımaları

Hacı Bektaş-ı Veli, Anadolu’ya geldiğinde mevcut olan bu manevi iklimi, kendi adıyla anılacak evrensel bir felsefeye dönüştürmüştür. Makalat adlı eserinde özetlediği “Dört Kapı Kırk Makam” öğretisi, insanın hamlıktan olgunluğa (insan-ı kamil) erişme sürecini anlatan bir ahlak ve irfan yoludur. Onun felsefesinin temelinde şu ilkeler yatar:

  • İnsan Sevgisi: “Yetmiş iki millete bir göz ile bakmak” ilkesi, din, dil, ırk, mezhep ayrımı yapmadan tüm insanlığı kucaklayan bir anlayışı ifade eder.
  • Hoşgörü ve Akılcılık: “İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır” diyerek aklı ve bilimi öne çıkarmış, bağnazlığa ve şekilciliğe karşı çıkmıştır.
  • Sosyal Adalet ve Eşitlik: Kadını toplumda saygın bir yere koymuş (“Erkek dişi sorulmaz, muhabbetin dilinde”), mülkün ve zenginliğin adil paylaşımını savunmuştur.
  • Nefis Terbiyesi: “Eline, beline, diline sahip ol” düsturu, bireyin ahlaki olgunluğa erişmesi için temel bir kural olarak ortaya konmuştur.

Bu insancıl ve akılcı felsefe, Anadolu’daki Türkmen kitleleri arasında hızla yayıldı. Hacı Bektaş-ı Veli’nin yetiştirdiği halifeler, Anadolu’nun dört bir yanına dağılarak onun öğretisini yaydılar. Abdal Musa Sultan, Sarı Saltuk, Güvenç Abdal gibi isimler bu geleneğin en önemli taşıyıcıları oldular.

Hacı Bektaş Veli felsefesinin Isparta’ya ulaşması çeşitli kanallarla olmuştur:

  1. Gezgin Dervişler (Abdallar): Hacı Bektaş dergahına bağlı abdallar ve babalar, diyar diyar gezerek bu felsefeyi halka ulaştırmışlardır. Özellikle Teke Yöresi (Antalya, Burdur, Isparta) bu abdalların en yoğun faaliyet gösterdiği bölgelerden biri olmuştur.
  2. Ahilik Teşkilatı: Ahilik ile Bektaşilik arasında derin bir bağ vardı. Isparta ve çevresindeki şehirlerde güçlü olan Ahi teşkilatları, Hacı Bektaş felsefesinin esnaf ve zanaatkarlar arasında yayılması için doğal bir zemin oluşturmuştur.
  3. Osmanlı Askeri Yapılanması: Osmanlı Devleti’nin kuruluşunda önemli rol oynayan ve Hacı Bektaş-ı Veli’ye manevi olarak bağlanan Yeniçeri Ocağı, Bektaşiliğin en önemli hamisi olmuştur. Isparta, Osmanlı döneminde de önemli bir sancak merkezi olduğu için, burada görev yapan yeniçeriler ve diğer askeri unsurlar aracılığıyla Bektaşi kültürü şehir merkezine kadar girmiştir.

Bu yayılmanın sonucunda Isparta ve çevresinde Bektaşi tekkeleri kurulmuş, Hacı Bektaş soyundan gelen veya onun yoluna intisap etmiş şahsiyetler bölgede faaliyet göstermiştir.


Bölüm 4: Somut İzler ve Mekânlar: Isparta’da Erenlerin Ayak Bastığı Topraklar

Horasan Erenleri ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Isparta’daki varlığına dair soyut tarihsel anlatıların ötesinde, günümüze ulaşan somut deliller de mevcuttur. Bu deliller, bölgenin manevi coğrafyasını somutlaştıran en önemli kanıtlardır.

1. Ayn Ali Dede (Uzun Er Dede) Türbesi – Senirkent/Uluğbey:

Isparta’da Horasan Erenleri geleneğinin en güçlü ve en bilinen temsilcisi, hiç şüphesiz Senirkent ilçesine bağlı Uluğbey (eski adıyla Gelenbe) beldesinde medfun bulunan Ayn Ali Dede’dir. Halk arasında “Uzun Er Dede” olarak da bilinen bu zat hakkındaki menkıbeler, onun tipik bir Alperen profili çizdiğini göstermektedir. Rivayete göre, Horasan’dan Anadolu’ya gelen erenlerden biridir. Bölgeye geldiğinde buranın ıssız ve bataklık olduğunu görür. Kerametleriyle bu bataklığı kurutur, bölgeyi yerleşime açar ve bugünkü Uluğbey kasabasının temelini atar. Bu anlatı, kolonizatör Türk dervişlerinin imar faaliyetlerinin sembolik bir ifadesidir.

Ayn Ali Dede’nin türbesi, bugün hala bölge halkı tarafından yoğun bir şekilde ziyaret edilen, adakların adandığı, duaların edildiği kutsal bir mekandır. Bu ziyaret kültürü, aradan geçen yedi asra rağmen erenlerin manevi otoritesinin halk nezdinde ne kadar canlı kaldığının bir göstergesidir. Ayn Ali Dede, sadece bir evliya olarak değil, aynı zamanda beldenin kurucu atası olarak da kabul edilmektedir. Onun varlığı, Isparta’nın kuzeyindeki bu verimli ovanın nasıl vatanlaştırıldığının canlı bir hatırasıdır.

2. Isparta Gülcü Mezarlığı’ndaki “Hacı Bektaş Şeyhizade” Mezar Taşı:

Bektaşiliğin Isparta’daki varlığına dair en somut, en heyecan verici ve üzerinde en çok durulması gereken delil, şehir merkezindeki tarihi Gülcü Mezarlığı’nda bulunan bir mezar taşıdır. Prof. Dr. Hasan Hüseyin Babacan tarafından tespit edilen ve bilim dünyasına tanıtılan bu mezar taşının kitabesinde, vefat eden kişinin kimliği “Hacı Bektaş Şeyhizade” olarak belirtilmektedir.

Bu ifadenin analizi, Isparta’nın Bektaşi tarihi için çığır açıcı bilgiler sunmaktadır:

  • “Şeyhizade”: Bu kelime “şeyhin oğlu” anlamına gelir. Tasavvuf geleneğinde “şeyh”, bir tekkenin veya bir tarikat kolunun başında bulunan en yetkili manevi liderdir. Dolayısıyla bu mezarda yatan kişi, sıradan bir derviş değil, Isparta’daki bir Bektaşi tekkesinin şeyhinin oğludur.
  • “Hacı Bektaş”: İfadenin başında Hacı Bektaş-ı Veli’nin isminin geçmesi, bu şeyhin ve tekkenin doğrudan Hacı Bektaş dergahına ve silsilesine bağlı olduğunu göstermektedir. Bu, iki anlama gelebilir: Ya bu aile Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyundan (bel evladı) gelmektedir ya da yol evladı olarak Hacı Bektaş postnişinine bağlı bir halifedir. Her iki durumda da bölgedeki Bektaşi varlığının ne kadar merkezi ve kurumsal olduğunu gösterir.

Bu mezar taşı, tek başına şu sonuçları doğurmaktadır: a) Osmanlı döneminde Isparta şehir merkezinde aktif bir Bektaşi tekkesi bulunmaktaydı. b) Bu tekke, sıradan bir zaviye olmayıp, başında “şeyh” unvanlı bir liderin bulunduğu, kurumsal bir yapıdaydı. c) Hacı Bektaş-ı Veli’nin soyu veya manevi silsilesi, Isparta’da temsil edilmekteydi.

Bu delil, Bektaşiliğin sadece kırsal kesimdeki Türkmenler arasında değil, aynı zamanda şehir merkezindeki eğitimli ve organize zümreler arasında da var olduğunu kanıtlamaktadır. Ne yazık ki, 1826’da Yeniçeri Ocağı’nın kaldırılmasıyla birlikte Bektaşi tekkelerine yönelik başlayan baskı ve kapatma süreci, muhtemelen Isparta’daki bu tekkenin de izlerinin zamanla silinmesine neden olmuştur.

3. Diğer Türbe, Ziyaret ve Adaklar:

Isparta ve çevresinde halk tarafından evliya olarak kabul edilen ve ziyaret edilen çok sayıda türbe ve yatır bulunmaktadır. Veli Baba Sultan (Gönen), Dudu Buba Sultan (Keçiborlu/İnesultan), Kâfi Baba (Yalvaç) gibi zatların etrafında örülen menkıbeler, Horasan Erenleri geleneğinin izlerini taşır. Bu mekanlar, belirli bir tarikata mensubiyetleri kesin olarak bilinmese de, aynı manevi iklimin, yani Anadolu’yu yurt edinen gazi-dervişler kuşağının birer hatırasıdır. Halkın bu mekanlara gösterdiği hürmet, yazılı tarihin sessiz kaldığı noktalarda sözlü kültürün ve kolektif hafızanın ne kadar güçlü olduğunu göstermektedir.


Bölüm 5: Sözlü Gelenek ve Kültürel Miras: Isparta Folklorunda Yaşayan İzler

Horasan Erenleri ve Bektaşiliğin izleri sadece taşlarda ve topraklarda değil, aynı zamanda bölgenin sözlü kültüründe ve folklorunda da yaşamaktadır.

  • Menkıbeler ve Efsaneler: Ayn Ali Dede örneğinde olduğu gibi, bölgedeki birçok evliya etrafında anlatılan menkıbeler, onların olağanüstü güçlerini, bölgeye yaptıkları hizmetleri ve ahlaki öğretilerini nesilden nesile aktarır. Bu anlatılar, tarihsel gerçekliğin halk muhayyilesinde yeniden şekillenmiş halleridir ve o dönemin inanç dünyasına dair paha biçilmez bilgiler sunar.
  • Deyişler, Nefesler ve Semahlar: Isparta, Teke Yöresi’nin bir parçasıdır. Teke Yöresi, Abdal Musa Sultan’ın manevi etkisinin en yoğun olduğu ve Alevi-Bektaşi müziğinin (Teke zortlatmaları, nefesler) en özgün formlarının icra edildiği bir bölgedir. Isparta’nın özellikle güney ve batı bölgelerindeki köylerde yaşayan Alevi-Bektaşi toplulukları, cemlerinde söyledikleri deyişler, nefesler ve döndükleri semahlarla bu bin yıllık geleneği canlı tutmaktadırlar. Bu ritüellerde Pir Sultan Abdal’dan, Şah Hatayi’den ve özellikle Hacı Bektaş-ı Veli’den dem vuran eserler, bu felsefenin bölgedeki en canlı ve dinamik taşıyıcılarıdır.
  • Sosyal Yaşamdaki Etkiler: Hacı Bektaş felsefesinin temelini oluşturan komşuluk hakkına saygı, misafirperverlik, yardımlaşma, “eline, beline, diline sahip olma” gibi ahlaki ilkeler, bugün Isparta halkının karakterinde yaşayan temel değerler arasındadır. Bölgedeki Ahilik ve Yarenlik geleneğinin izleri de bu manevi köklerle doğrudan bağlantılıdır.

Bölüm 6: Osmanlı Dönemi ve Sonrası: Bektaşiliğin Değişen Kaderi ve Günümüzdeki Durum

Bektaşilik, özellikle Yeniçeri Ocağı ile olan organik bağı sayesinde Osmanlı İmparatorluğu’nda yüzyıllarca güçlü bir konumda olmuştur. Ancak 1826 yılında Sultan II. Mahmud tarafından Yeniçeri Ocağı’nın kanlı bir şekilde lağvedilmesi (Vaka-i Hayriyye), Bektaşilik için bir dönüm noktası oldu. Bektaşilik, Yeniçerilerle işbirliği yaptığı gerekçesiyle yasaklandı, tekkeleri kapatıldı, mallarına el konuldu ve birçok Bektaşi babası sürgüne gönderildi veya idam edildi.

Bu süreç, Isparta’daki Bektaşi varlığını da derinden etkilemiştir. Gülcü Mezarlığı’ndaki mezar taşının işaret ettiği o kurumsal tekke, muhtemelen bu dönemde kapatılmış ve mensupları ya Sünni tarikatlar (özellikle Nakşibendilik) içinde kimliklerini gizlemiş (takiyye) ya da faaliyetlerini tamamen gizli bir şekilde sürdürmek zorunda kalmıştır. Bu baskı dönemi, Bektaşiliğin şehir merkezlerindeki görünürlüğünü ortadan kaldırmış, geleneğin daha çok kapalı kırsal topluluklar içinde yaşamasını zorunlu kılmıştır.

Cumhuriyet döneminde, 1925 yılında çıkarılan Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Hakkındaki Kanun ile tüm tarikat yapıları gibi Bektaşi tekkeleri de resmen kapatılmıştır. Ancak bu, inancın ve kültürün ortadan kalktığı anlamına gelmemiştir. Gelenek, aile içinde, dede-talip ilişkisiyle ve cem ritüelleriyle gizlice de olsa devam etmiştir.

Günümüzde Isparta ve çevresindeki Alevi-Bektaşi köyleri, bu kadim mirası yaşatmaya devam etmektedir. Kurulan dernekler ve cemevleri aracılığıyla kültürel kimliklerini koruma ve yeni nesillere aktarma çabası içindedirler. Her yıl Hacıbektaş’ta düzenlenen Hacı Bektaş-ı Veli’yi anma törenlerine Isparta’dan da önemli bir katılım olması, bu manevi bağın hala ne kadar kuvvetli olduğunun bir göstergesidir.

Isparta coğrafyasının manevi haritası incelendiğinde, Horasan Erenleri ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin izlerinin silinmesi mümkün olmayan bir derinlikte olduğu görülmektedir. Bu izler, bir dağın zirvesindeki ulu bir ağaç gibi, köklerini tarihin derinliklerine salmış, dallarını ise günümüzün kültürel ve sosyal yaşamına uzatmıştır.

Horasan’dan yola çıkan Alperenler, Isparta’nın dağlarını, ovalarını sadece fethetmemiş, aynı zamanda imar ederek “vatan” kılmışlardır. Senirkent’teki Ayn Ali Dede gibi şahsiyetler, bu kolonizatör dervişlerin bölgedeki somut birer timsalidir. Onların kurduğu zaviyeler, yolları güvenli kılmış, toprağı bereketlendirmiş ve insanları manevi bir çatı altında birleştirmiştir.

Hacı Bektaş-ı Veli’nin sevgi, hoşgörü ve akla dayalı felsefesi ise bu topraklarda verimli bir zemin bulmuştur. Gezgin abdallardan şehirdeki tekkelere, Alevi-Bektaşi topluluklarının cem ritüellerinden halkın ahlaki değerlerine kadar geniş bir alanda onun nefesi hissedilmektedir. Isparta Gülcü Mezarlığı’nda keşfedilen “Hacı Bektaş Şeyhizade” kitabesi, bu manevi bağın sadece kırsalda değil, şehir merkezinde de ne kadar organize ve köklü olduğuna dair şüpheye yer bırakmayan, somut bir kanıttır.

Sonuç olarak, Isparta’nın tarihi sadece beyliklerin, savaşların ve idari yapıların tarihi değildir. Bu tarihin ardında, toplumu bir hamur gibi yoğuran, ona ruh ve kimlik veren güçlü bir manevi dinamik bulunmaktadır. Bu dinamik, Horasan’dan yükselen ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin potasında eriyerek Anadolu’ya yayılan irfan geleneğidir. Bu mirası anlamak, sadece Isparta’nın geçmişini değil, aynı zamanda Anadolu’nun ruhunu ve Türkiye’nin kültürel kodlarını anlamak demektir. Gelecekte yapılacak olan yerel tarih, etimoloji, folklor ve arkeolojik yüzey araştırmaları, bu büyük manevi mirasın henüz gün yüzüne çıkmamış daha nice sırrını aydınlatacaktır.

Isparta’nın Manevi Kökenleri : Horasan Erenleri ve Hacı Bektaş-ı Veli’nin Bölgedeki Silinmez İzleri
Yorum Yap

Tamamen Ücretsiz Olarak Bültenimize Abone Olabilirsin

Yeni haberlerden haberdar olmak için fırsatı kaçırma ve ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlat.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Isparta Haberleri, Son Dakika Isparta Haber | Isparta Güncel ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Uygulamayı Yükle

Uygulamamızı yükleyerek içeriklerimize daha hızlı ve kolay erişim sağlayabilirsiniz.

Bizi Takip Edin
Isparta Güncel Haberleri İle Haber Hakkında Sohbet