2021 sonunda döviz kurundaki tarihi zirveleri durdurma vaadiyle hayata geçirilen ve bugün itibarıyla sonlandırılan Kur Korumalı Mevduat (KKM) sistemi, ardında milyarlarca liralık kamu maliyeti, derinleşen enflasyonist baskı ve yapısal ekonomik bozulmalar bırakarak Türk ekonomi tarihinin en çok tartışılan deneylerinden biri oldu. Başlangıçta bir “çıpa” olarak sunulsa da, veriler KKM’nin geçici bir kur istikrarı için ekonominin temel dinamiklerini feda eden, maliyeti yüksek ve sürdürülemez bir mekanizma olduğunu ortaya koyuyor.
1. Bütçe ve Merkez Bankası Üzerindeki Devasa Yük
KKM’nin en somut ve yıkıcı etkisi, kamu maliyesi üzerinde yarattığı devasa yüktür. Döviz kurunun, politika faizinin üzerinde arttığı her an, aradaki fark Hazine ve daha sonra Merkez Bankası (TCMB) tarafından mevduat sahiplerine ödendi. Bu durum, öngörülebilirliği düşük ve kontrolü zor bir bütçe gideri kalemi yarattı.
- Rakamlarla Maliyet: Ekonomistler ve çeşitli kurumlar tarafından yapılan hesaplamalar, KKM’nin kamuya toplam maliyetinin 1 trilyon TL‘yi aştığını göstermektedir. Sadece Eylül 2023’e kadar olan maliyetin 860 milyar TL civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam, Türkiye’nin eğitim, sağlık veya altyapı yatırımlarına ayrılabilecek devasa bir kaynağın, bir grup mevduat sahibinin kur riskini üstlenmek için harcandığını göstermektedir. TCMB’nin 2023 yılında açıkladığı rekor zararının arkasındaki ana sebeplerden biri olarak KKM ödemeleri öne çıkmaktadır.
2. Enflasyonun Gizli Körükleyicisi
KKM, kuru baskılayarak enflasyonu dizginleme amacı taşısa da, orta ve uzun vadede tam tersi bir etki yarattı. İktisatçılara göre bunun temelinde iki mekanizma yatmaktadır:
- Parasal Genişleme: KKM sahiplerine yapılan kur farkı ödemeleri, TCMB tarafından karşılıksız para basılarak (parasal genişleme) finanse edildi. Dolaşımdaki para miktarını artıran bu durum, mal ve hizmetlere olan talebi körükleyerek enflasyonist baskıyı doğrudan artırdı. TEPAV gibi kurumların analizleri, KKM ödemelerinin parasal tabanda yarattığı genişlemenin enflasyonist etkisine dikkat çekmiştir.
- Yanlış Güven Hissi ve Geciken Sıkılaşma: KKM, düşük faiz politikasının sürdürülmesine olanak tanıyan bir “araç” işlevi gördü. Kur üzerindeki baskıyı geçici olarak alarak, ekonomi yönetimine enflasyonla mücadelede elzem olan faiz artırımlarını erteleme “konforu” sağladı. Bu erteleme, enflasyonun kronikleşmesine ve daha sonra çok daha sert ve maliyetli bir parasal sıkılaşmayı zorunlu kılmasına neden oldu.
3. Dolarizasyonu Bitirmedi, “Devlet Garantili Dolarizasyona” Dönüştürdü
KKM, TL’ye olan güveni artırma ve dolarizasyonu (yabancı para mevduatlarının toplam mevduatlar içindeki payı) azaltma hedefiyle sunulmuştu. Ancak veriler ve uygulamanın doğası, bu hedefin tam tersi bir sonuç doğurduğunu gösteriyor.
- Fiili Dövize Endeksli Varlık: KKM, özünde TL cinsi bir varlık olmasına rağmen getirisi tamamen döviz kuruna endekslenmişti. Bu durum, tasarruf sahibini kur riskinden korurken, tüm riski devletin sırtına yüklüyordu. Yatırımcılar, TL’de kalmanın riskini almadan, potansiyel döviz getirisi elde ettiler. Bu, dolarizasyon talebini ortadan kaldırmak yerine, onu devlet garantisi altında yeniden şekillendirdi ve kurumsallaştırdı. TCMB raporları dahi KKM’nin yabancı para (YP) mevduat benzeri bir yapıda olduğunu ve bu şekilde sınıflandırıldığını göstermektedir.
4. Servet Transferi ve Piyasa Dengesinin Bozulması
KKM eleştirilerinin odak noktasında, sistemin adil olmayan bir servet transferi mekanizması olduğu iddiası yer almaktadır.
- Dar Kesimden Geniş Kitleye Maliyet Yüklemesi: Sistem, tasarruflarını dövize veya KKM’ye yatırabilen görece varlıklı bir kesimi kur artışlarına karşı korurken, bu korumanın maliyeti (enflasyon ve vergiler yoluyla) sabit gelirli ve düşük tasarruflu milyonlarca vatandaşın üzerine yüklendi. Ekonomistler, bu durumu “gizli bir servet transferi” olarak nitelendirmektedir. Varlığı olanın riskini, tüm toplumun üstlendiği bir yapı ortaya çıkmıştır.
- Ortodoks Politikalardan Sapma: KKM, serbest piyasa koşullarında riskin yatırımcıya ait olması ilkesini ve geleneksel (ortodoks) para politikası araçlarını baypas eden bir uygulamaydı. Fiyat istikrarını sağlamakla görevli olan Merkez Bankası, asli görevinden uzaklaşarak kur farkı ödemeleri yapan bir mekanizmaya dönüştü.
Sonuç olarak, Kur Korumalı Mevduat, kuru geçici olarak sabitlemenin faturasını kamu maliyesine, enflasyonla mücadele kredibilitesine ve piyasa mekanizmalarına kesen maliyetli bir politika deneyi olarak kayıtlara geçmiştir. Sistemin sonlandırılması, rasyonel ekonomi politikalarına dönüş yolunda atılmış zorunlu bir adım olsa da, geride bıraktığı milyarlarca liralık fatura ve bozulan makroekonomik dengeler, Türkiye ekonomisinin uzun süre gündeminde kalmaya devam edecektir.